Yüzünü seçemedim diğerlerinden
Yalnız tanıdık bir sesti
Işıklı bir silüet
Yürüdü geçti önümden
Ardına düşmek mi
Yapamadım
Yazgısına 'aşk' düşen kadınlar ve Anna Karenina
Yangın Merdiveni - A.Ali Ural
Kitabın Yazarına :

Daha dün bileğimdeki ağrının, burnuma çalınan kan kokusunun sebebini ararken, sayfanın kenarına düştüğüm notu okuyunca uyandım: “Bizi kendi gerçekliğimizle yüzleştirenlerden korkar mıyız?” Aynada gördüklerim ürkütmedi ancak itiraf etmeliyim hiç bu açıdan bakmamıştım kendime.
Markette alışveriş yaparken tedirginim artık. Kasiyerin bir anlık gafletimden yararlanıp parmağımı okuyucuya tutmasından korkuyorum. Asıl korkum kasanın siyah ekranına düşecek bedelimi görmek…
Yangın Merdiveni’ni ilk kez uzun bir gece yolculuğunda okumuştum. Sarsmıştı cümleleriniz, özellikle biri : “Başını daha koltuğa yaslar yaslamaz uyuyan bir yolcu, talihsiz bir yolcudur.”
Gözlerimizi dört açtık hocam, yangınımızdan arta kalanlara korkmadan bakabilmek için…
Bostan ve Gülistan’a Dair
Şeyh Sadi, Şam ve Rum illerinin gülşeninden çiçekler, bostanından kıymetli meyveler devşirip gelmiş Şiraz’a. Kendisinin ifadesiyle memleketine Mısır şekerinden tatlı bir armağanla dönmüş. Sofrasına oturmamak, bu hediyelerden nasiplenmemek olmazdı.
Şeyh Sadi-i Şirazi 13yy.’dan günümüze ulaşan sesiyle bizleri mana iklimlerinde seyran ettirdi. Masal değildi anlattıkları. Masalın misal kökünden geldiğini öğrenmiş olan bizler, gördük ki o zamandan bu zamana insan hallerinde, iktidar zafiyetlerinde değişen çok da fazla bir şey yok. İnsan aynı hastalıklara mübtela, toplum aynı dertlerden muzdarip.
Her ne kadar kalem sahibi ‘Her bakımdan kusursuz ve olgun bir eser yazmak güçtür…..Eserim hurmaya benzer, dışı tatlı bir kabukla çevrili, içi sadece çekirdektir.’dese de okuyucu, o çekirdeğin koca bir hurma ağacına gebe olduğunu bilir.
Dili yer yer törpülenmiş ancak genel itibariyle kelimeleri keskin Şirazlı Sadi’nin. Okuyanı sarsıyor, hırpalıyor. Hesaplarınızı, düşüncelerinizi alt üst ediyor. Sonra mihenk taşını çalıyor kalbinize, halinizi ayan beyan ortaya döküyor. Şirazlı Sadi için yazmak, bulanık ve belki şaşı bakışlarımızı tedaviye yönelik bir iş. ‘Anlam düşkünlerinin ve sırlara aşina olanların kelimeleri’ ile tıklatıyor gönül saraylarımızın kapılarını.
Kapılar ardına kadar açık efendim, lütuf buyurmaz mısınız?
Şeyh Sadi-i Şirazi 13yy.’dan günümüze ulaşan sesiyle bizleri mana iklimlerinde seyran ettirdi. Masal değildi anlattıkları. Masalın misal kökünden geldiğini öğrenmiş olan bizler, gördük ki o zamandan bu zamana insan hallerinde, iktidar zafiyetlerinde değişen çok da fazla bir şey yok. İnsan aynı hastalıklara mübtela, toplum aynı dertlerden muzdarip.
Her ne kadar kalem sahibi ‘Her bakımdan kusursuz ve olgun bir eser yazmak güçtür…..Eserim hurmaya benzer, dışı tatlı bir kabukla çevrili, içi sadece çekirdektir.’dese de okuyucu, o çekirdeğin koca bir hurma ağacına gebe olduğunu bilir.
Dili yer yer törpülenmiş ancak genel itibariyle kelimeleri keskin Şirazlı Sadi’nin. Okuyanı sarsıyor, hırpalıyor. Hesaplarınızı, düşüncelerinizi alt üst ediyor. Sonra mihenk taşını çalıyor kalbinize, halinizi ayan beyan ortaya döküyor. Şirazlı Sadi için yazmak, bulanık ve belki şaşı bakışlarımızı tedaviye yönelik bir iş. ‘Anlam düşkünlerinin ve sırlara aşina olanların kelimeleri’ ile tıklatıyor gönül saraylarımızın kapılarını.
Kapılar ardına kadar açık efendim, lütuf buyurmaz mısınız?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)