Yazgısına 'aşk' düşen kadınlar ve Anna Karenina

Yüzünü seçemedim diğerlerinden

Yalnız tanıdık bir sesti

Işıklı bir silüet

Yürüdü geçti önümden

Ardına düşmek mi

Yapamadım

Yangın Merdiveni - A.Ali Ural

Kitabın Yazarına :
Bereket kapımı hep dar vakitlerde çalmıştır. Dar bir vakitte oturdum klavyenin başına, ümitliyim. Yangın Merdiveni’ni ilk okuduğumda pek çok cümle zihnimde yer edinmişti kendine. Her öykü hayatlarımızdan ayrı bir fotograf karesiydi. Örneğin yasal olmayan tren yolcusu, işte o benim! Zamanın başka hiçbir anında ulaşamayacağı duraktan mahrum kalmamak isterken ara durakta trenden atılan yolcu. Bir başka öykünüzde radyodan yola çıkıp labirentlerde ilerleyen notlar bütün kapıları kırıp bütün pencereleri söküyorken ben melodinin notalarını kağıda dökme çabasındaydım. O kadar gerçekti ki!

Daha dün bileğimdeki ağrının, burnuma çalınan kan kokusunun sebebini ararken, sayfanın kenarına düştüğüm notu okuyunca uyandım: “Bizi kendi gerçekliğimizle yüzleştirenlerden korkar mıyız?” Aynada gördüklerim ürkütmedi ancak itiraf etmeliyim hiç bu açıdan bakmamıştım kendime.

Markette alışveriş yaparken tedirginim artık. Kasiyerin bir anlık gafletimden yararlanıp parmağımı okuyucuya tutmasından korkuyorum. Asıl korkum kasanın siyah ekranına düşecek bedelimi görmek…

Yangın Merdiveni’ni ilk kez uzun bir gece yolculuğunda okumuştum. Sarsmıştı cümleleriniz, özellikle biri : “Başını daha koltuğa yaslar yaslamaz uyuyan bir yolcu, talihsiz bir yolcudur.”

Gözlerimizi dört açtık hocam, yangınımızdan arta kalanlara korkmadan bakabilmek için…

Bostan ve Gülistan’a Dair



Şeyh Sadi, Şam ve Rum illerinin gülşeninden çiçekler, bostanından kıymetli meyveler devşirip gelmiş Şiraz’a. Kendisinin ifadesiyle memleketine Mısır şekerinden tatlı bir armağanla dönmüş. Sofrasına oturmamak, bu hediyelerden nasiplenmemek olmazdı.

Şeyh Sadi-i Şirazi 13yy.’dan günümüze ulaşan sesiyle bizleri mana iklimlerinde seyran ettirdi. Masal değildi anlattıkları. Masalın misal kökünden geldiğini öğrenmiş olan bizler, gördük ki o zamandan bu zamana insan hallerinde, iktidar zafiyetlerinde değişen çok da fazla bir şey yok. İnsan aynı hastalıklara mübtela, toplum aynı dertlerden muzdarip.

Her ne kadar kalem sahibi ‘Her bakımdan kusursuz ve olgun bir eser yazmak güçtür…..Eserim hurmaya benzer, dışı tatlı bir kabukla çevrili, içi sadece çekirdektir.’dese de okuyucu, o çekirdeğin koca bir hurma ağacına gebe olduğunu bilir.

Dili yer yer törpülenmiş ancak genel itibariyle kelimeleri keskin Şirazlı Sadi’nin. Okuyanı sarsıyor, hırpalıyor. Hesaplarınızı, düşüncelerinizi alt üst ediyor. Sonra mihenk taşını çalıyor kalbinize, halinizi ayan beyan ortaya döküyor. Şirazlı Sadi için yazmak, bulanık ve belki şaşı bakışlarımızı tedaviye yönelik bir iş. ‘Anlam düşkünlerinin ve sırlara aşina olanların kelimeleri’ ile tıklatıyor gönül saraylarımızın kapılarını.

Kapılar ardına kadar açık efendim, lütuf buyurmaz mısınız?