A A K




Yanyana sıralasam da

Sesli sessiz harfleri

Ağarmıyor ellerim

Aklanmıyorum

Hatırlat da Haziran'ın Sonlarında Çocukluğumu Yakalım







Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim ?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım ..


ah muhsin ünlü

Dar vakitler / Dar kapılar / Darlanmalar / Darılışlar

Dar vakitlerin bereketine şahidim. Dar vakitlerin şekerlenip tatlanışına, damağına yapışan rayihasının süren tadına şahidim. Şahidim dar vakitlerde sevmenin lezzetine. Uzayan ve dahi kısalan zamana yemin olsun şahidim teşehhüd miktarı bir vakitte mevsimlerin geçtiğine. Göz açmakla yummak arasında geçen ömürlere yemin olsun şahidim! Bir âh etmek süresiyse hayat, mutlu olmak telaşıyla bir ömür çırpınan adem oğulları ve kızlarının gözlerine yemin olsun, şahidim!

Âh




Çok sevdiğim İspanyolca şarkının isminin anlamını öğrendim şimdi : kelimeler olmadan, kelimesiz. Güzel isim. Peki manasını kulağıma hangi melek fısıldadı? Her feryâd etmek istediğimde, her kelimelerimi kaybettiğimde ya da yetiştiremediğimde içimdekilere cebimdekileri, bu şarkıyla sükunet buluyorum. Neden?



Bir âh çekmek istiyorum. Uzayıp giden, kıvrılan, incelen, notalanan, fakat bitmeyen bir âh. Kulaklara, ruhlara, özlere dokunarak salınsın dursun istiyorum yeryüzünde. Başka ah'lara karışsın, çoğalsın istiyorum.
Haydi ne olur bir âh çekelim.
Belki ferahlarız...

İyi ki...






Sana yeni kelimeler bulmak istiyorum.

Hiç söylenmemiş.

Buncadır düşünüyor, arıyorum... Yok.



Sevgili kuzenim, Don Kişot'um :)

Senin doğumundan daha güzel birşey var ise Çanakkale'de karşılaşmamızdır. Ondan güzeli sonrasında Ankara'da yeniden kucaklaşmamız. Daha güzeli var mı bilmiyorum canım. Yüzüne baktığımda görüyorum: muzip bir tebessümün ardında sisli bir keder var. Her hüznün sonrasında mutlu olacak ayrıntılar yakalıyor ışıltılı bakışların. Ne de güzel yürüyorsun bu ipin üzerinde, dengede, keyifle, onca yükseklikten korkmadan, manzaranın da tadını çıkartarak.


Uzun bir yol yürüdün, çetrefilli, yokuş da tırmandın, bayır aşağı koştuğun da oldu kırçiçekleri arasından. Şimdi çağlayıp coşan ırmağın dingin ve sakin yatağına dökülmesi gibi dökülüyor zaman yeni yaşına doğru. Berrak, ışıltılı bir kaynaksın şimdi. Görüyorum. Çiçekler, ağaçlar, çevresinde kim varsa besleniyor bu kaynaktan. Sevgiyle. Sevgiyle çoğalıyor sular bahar gelince. Şimdi baharı yeni ardımızda bırakıp güneşli yaz günlerine merhaba derken eriyor doruklarda kar yığınları. Coşkun akan nehirler, serin, berrak ve aydınlık bir göle dökülüyor. Çoğalmak ne güzel. Hep artsın mutlulukların, sevinçlerin... Sevgin hep taşsın kuzenim. İyi ki doğdun... İyi ki kuzenim oldun. İyi ki varsın... İyi ki... İyi ki... İyi ki... :)) Seni seviyorum, biliyorsun...