Özleyiş ve umut
Sözlere dökülmeyen, ürkek ve çocuksu bir özleyişle içimde biryerler tutuşmuşken, geleyim mi deyiverdi. Sahi, gelecek misin?
Geleyim mi ?
Nasıl derim gel.. Ya gelmezse… ya gelemezse.. Ya geldiğinde çağırdığımın o olmadığını görüverirsem.. Ya o bulamazsa geldiğini… Karşılığı bulunmayan garip bir buluşmanın hayalkırıklığını ya da buluşamamanın kırgınlığını atabilir miyim üzerimden ben.. Bilemez ki…
Geleyim mi ? Geleyim ister misin?
İstemez olur muyum? Bu ne garip soru böyle.. Şüphen mi var? Ancak duyduklarınla mı perçinleyebileceksin içindeki ümit ağaçlarını… İstemez miyim… Özlemedim mi sanıyorsun benden bir soluğu, ben gibi bir çift gözü…
Aslında biliyor musun ne anladım, cesaretin yok senin…
Doğru.. Öyle doğru ki… Bilemezsin kaç dost elimi bıraktı bir es boşluğunda hayatın hiç düşünmeden… Kaç kez zemheriye savruldu yüreğim, dost iklimlerden.. Kaç kez eşkiyalar kesti dosta giden yollarımı… Azıksız ve cephanesiz yakalandım kaç pusuya… Çaresiz vurdum kendimi dağlara… Mağaralara sığındım ve ıslak karanlığında filizlendi yeniden parmak uçlarım… Kaç kez… Nereden bileceksin…
Bekleyiş
Uzun… Upuzun bir soluktu seni beklemek… Sanki tek nefeslik ve sanki günler boyu… Yanlış anlamamalısın… Müşteki ya da mutazarrır değilim halimden… Huzurlu ve sakin bir nefesti seni beklemek… Hayat sunan bir nefesti… İnşirah taşan bir nefes… Ancak, bilir gibi gelmeyeceğini… Bir yanı kırık bir nefesti işte… Biraz gider gibi, biraz kalır gibi, bekler gibi ancak bir yandan gelmeyeceğini de bilir gibi… Bilge bir nefesti demeyeceğim. Bilsem belki beklemezdim… Umdum… Umut ettim geleceğini… Hani ağlayacaktım ben sen geldiğinde utanmadan… “Hani ah be dostum” diyecektim… “Bir bilsen…”
Uzun kitap raflarını taradı gözlerim seni beklerken.… Seni beklerken İskender Pala okudum… Kırk güzeller çeşmesinden yudum yudum içtim bengi suyu… Ferahladım… Sonra ahşap kanepesine oturdum kitapçının… Uzun uzun rafları, kitapları, kitap okuyanları seyrettim… Bir bayram akşamında kitapçıda alışveriş yapanlardan daha ümit verici bir sahne düşünebiliyor musun? Almış bayram harçlığını iki kardeş tatlı tatlı tartışıyorlar, senin bir sürü kitabın var ben bu kitapları beğendim alacağım. Artanıyla sen alırsın. Bu benim hakkım. Kalkıp sarılmak geliyor insanın içinden, insanın içinden iki yanaklarına sıcacık bir iyi bayramlar öpücüğü kondurmak geliyor….
Sukût-u Hayal
Seni beklerken When the children cry çalıyordu kitapçıda arka fonda… Sonra Nancy Sintara Bang Bang… İşte öyle iki el ateş ve ben kan-u revan… Yaralandım… İşte sana gel diyemezken bildiğimdendi aslında gelemeyeceğini… Ancak yine de geleceğini umarak gel deyişim… Ve şimdi ıslak kaldırımda ışıl ışıl bir gök altında kan-u revan, yaralıyım… Anlatamam ki…
Varsın dramatize etme desin birileri, birileri edebiyat yapmanın ne alemi var desin… Benim içimde bir yerler yara aldı işte… Ama ne ateş eden sensin ne ben attım kendimi kurşunun önüne, kurtarmak uğruna birilerini… Hiçbiri değil… Mukaderat dostum…
Nasip değilmiş….
Hüküm
“Eger hakikaten sevseydin….” Hükmüm böyle verilmemeliydi… Karara muhalefet şerhi koyuyorum, gözyaşlarımla…
Yine de inadına,
Duayla…
Muhabbetle…
Aşkla…
Vesselam!
22 Aralık 2007 Cumartesi 21:29
Mersin/Türkiye/Dünya/Güneş Sistemi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder