Sevdan Uğruna

Kocaman bir “hiç”le çıktım yola ben... Arayanlardı ancak bulanlar... Ardım seni... Göğe baktım yoktun... Yere baktım yok... Oysa gecenin aydınlığını senden bildim ben... Şafağın habercisi sen olmalıydı... Baharda filizlenen her ağaç sendendi... Yokluğunla sonbaharlar gelirdi... Düşlerimde bekledim. Seherlerde tükendim. Her gece saklambaç oynadım ben seninle... Ve hani sen ben elma deyince çıkacaktın. Her seher hezimete açtım bakışlarımı. Güneşe küsesim geldi... Küsmek bana göre değildi velakin küsemedim...

Kocaman bir “hiç”le çıktım yola ben. Seyyahtım... kelebeklerle uçuştum, rüzgarla savruldum. Yapraklarla birlikte düştüm yollarına... Baharla papatyalandım kaldırımlarında. Pencerene konan kuştum kış ortasında... Odandaki sessizlikte ben vardım. Çığlıklarımda yalnız sen. Canında can, gözünde fer, ömrüne yoldaş... Bir avuç, bir yürek, iki damla yaş. Ben, ben olmaktan çoktan vazgeçmiştim...

Yoldaydım doğru... Arıyordum... Sora sora bulunurdu ya sordum... Ela gözlü ceylanlara, lodoslara, Ferhad’a sordum seni, başı dumanlı dağlara... Ceylanlar tövbekar oldular sevda gölünden içmeye. Lodoslar dağıtmaya tevbekar oldular...

Dağlar yol verdi... Yollar düz verdi... Düzlükler umut... Yürüdüm... Yürüdüm... Yürüdüm... Yürek eskittim... Gönül tükettim... Tükenmedim velakin...

Şafağın bekçisiyim. Boynumu büktüm, kırdım dizlerimi.. Ve sustum lâl ettim dilimi... Şafağın gözcüsüyüm gayrı. Bülbülü güle emanet ettim. Geceyi bağrıma... Şafağı nazarıma fer bildim de bekledim... Bekledim... Bekledim... Tik taklarını birbirine uladım saatimin... tükenmiş sözcükleri savurdum ardıma teker teker hatıra diye Hasel ile Gratel’e özenip... Lakin; ümidini kuşanmış bir sevda savaşçısıyım inadına... dizlerine derman, sadrime inşirah, sözüme hikmet... İlahi lütfet...
“Sana doğru her adım neden hep ölüm sunar” diye isyan etmedim. Izdırabı kevser niyetiyle yudumladım seni her hatırladığımda... seninle sevdim hasreti... Özlemdeki lezzeti seninle tattım.
Vuslat korkusunu öğrendim senle... Ne olur gelme! Ne olur çıkma inatla elma desemde...

Gelirsen ben olmayabilirim... İhtimal ki, beklediğim ve aradığım sen olamayabilirsin... Vuslat kurutabilir özümdeki pınarı... Yazamayabilirim o vakit... Tükenebilirim ihtimal...

İhtimallerle kuşatılmış bir dünyanın avare bir seyyahıyım sevgili... ya durdur ve meskun kıl beni ya da bir hatıra ver ve uğurla... Ve su dökme ardımdan... Dönemeyebilirim ihtimal... Ben seni sevmiş olmanın zevki ve sana kavuşmak şevkiyle böylesi müteyakkız... Böylesi cesur cehaletimden... Hiçbir handa bekleme beni... ne de yolun sonundaki peronda... İhtimal yolda can verebilirim... Aramış olmanın refahı içimde, huzura vardığımda şefaatçi diye sevdamı sunarım Makam ı Akdes’e ihtimal...

“Hiç” kocaman olur mu? Olmaz... Hiçliğin tüm yokluğu ve yoksulluğuyla (ihtimal zenginliğiyle) vurdum ruhumu yola... Ceylanlarla dertleştim... Kederlendim kırkikindi yağmurlarıyla... Gelinciklerle ala boyandı müstesna mevkileri gönlümün... Nevbaharla yeşillendim... Gönendim... Filizlendi parmak uçlarından bedenim. Kök salmak ürküntüsüyle sarsıldım ve o korkuyla ruhumu yeniden yollara vurdum. İhtimal dedim ya sevgili bulduğum sen olmayabilirsin...Bakışlarında kendimi bulamayabilirim... Özümden özünü seçemeyebilirim ihtimal...

Ben seni aramaya sevdalı bir savaşçı... Savaşı kendisiyle olan bir garip seyyah... Sevgili hiçbir handa arama beni...Ne de yolun sonundaki peronda... İhtimal yolda can verebilirim...

0 yorum: