Sana gitme diyemem, peki ya kal? Mümkün mü ?
Dersen ki sen kaldın mı yurdumda konuk? Hani dost ellerin dersen ya? Cevabım var mı benim?
Oysa nasıl anlatabilirim ki sana ben hep senin ülkende, bir ağacın ardında, bir evin taraçasının gölgesinde saklanmış, belki kapının ardında mahzun, bekledim… Nereden bileceksin… Sen yoksun derken, ben senin ardındaydım desem? Anlar mısın ki beni? Ya da ben anlatabilir miyim sana içimden geçenleri?
Herşey yalnızca ve sadece senin içindi desem.. Seni üzmek istemedim desem.. Seni kaybetmekten korktum desem.. Sana bağlanmaktan kaçtım desem.. Beni çok yaralamıştın desem, acır mı içindeki yaralar… Demeyeceğim…
Şimdi yarı güneşli aydınlık bir Cuma gününün öğleden sonrasında senin için dua edebiliyor olmaktan büyük saadet yok.. Ya da güne senin için dua ederek yummak gözlerimi.. Fakat yine de üzgünüm, yanlış zamandı ellerini bırakmak için… Bilemezdim.
Bir zamanlar sana sitem ederken, dostum nerelerdeydin diye. Şimdi aynını yaşatmak sana. Olmadı. Bana yakışmadı. Biliyorum…
Ama bil ne olur. Ne olur inan; ben tam ardında, adımlarım gölgene karışmış adım adım, bekledim. Bekledim içimden geçenler durulsun diye, bekledim sussun diye baykuşları gönlümün, bekledim ki biraz küle dönsün ateş içimde… Seni yakmaktan korktum… Seni incitmekten.. İnan bana…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder