1984 Notları


1949 yılında kaleme aldığı 1984'te yazar, herşeyin devlet (iktidar) yönetiminde olduğu; insani duygulardan, kültürden, dinden, aidiyet duygusundan, tarihten, bilinçten (bellek'ten) mahrum bir toplumu anlatıyor bize. Aslına bakarsanız 1984 korkunç bir kitap.


Hayatın tüm safhalarına müdahale eden partililer, iktidarlarını daim kılabilmek için başlı başına bir teşkilatlanma halindedir. Büyük Birader'in öngörülerin gerçekleşmemesi halinde sorun temelinden çözülür: gerçek yeniden yazılır! Yazar bir yerde gerçeklikle ilgili öyle bir çelişkiye düşürür ki kahramanını, Winston şöyle diyecektir : Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verirlirse gerisi kendiliğinden gelir."

Dünya kutuplar bölünmüştür. Aynı şeyi söyledikleri halde birbiriyle savaş halindedirler. Çünkü iktidar varlığını savaşa borçludur. 1984'te anlatılan devlet kin ve nefretten beslenmekte ve tabilerini korkuyla sindirmektedir.

Düşünmek bir suçtur ve bu suçun kökünü kazımak amacıyla bir dil oluşturulmuştur: Yenikonuş. "Dünyada her yıl sözcük hazinesi daralan tek dil' olan Yenikonuş ile yegane amaç, düşüncenin sınırlarını daraltmaktır. İnsan diliyle düşünür. 'Dili kuşa çeviren' partililer bu sayede düşünceyi de sınırlandırmaktadırlar. Roman kahramanlarından Syme şöyle söyler : "Sonunda düşünce suçunu olanaksızlaştıracağız, çünkü en sonunda onu anlatacak sözcükler kalmayacak."

Yalnızca dil değil tarih de yok edilmektedir. Devlet aleyhine oldukları tespit edilenler, iktidarı tehdit edenler çok değil bir gecede 'buharlaştırılmaktadır." Onların gidişiyle birlikte yaşadıklarına dair tüm kayıt ve deliller ortadan kaldırılır. Syme ortadan kaybolduğunda Winston santranç kulübü listesinde adının da eksik olduğunu görünce gerçeği anlar ve şöyle düşünür : "Syme artık yoktu ve hiçbir zaman da var olmamıştı."



Her ne kadar bilimkurgu denilse de yazar, apaçık modern çağı ve devlet yapılanmasını yermektedir. 'Çağdaş hayatın en önemli özelliği, acımasızlığı ya da güvensizliği değil, çıplaklığı, ruhsuzluğu ve bayağılığıydı." diye haykırır. Buna karşılık hayata tutunmak için bazen bir kadın, bazen bir mercan kağıt tutacağı bazen de kısacık bir tekerleme yetecektir. Kitaptaki en dramatik ögelerden biri kahramanın eksik öğrendiği bir tekerlemeyle hayata tutunması ve sonrasında tamamını öğrenmesidir.

Teleekranlar, yeniden yazılan gerçek olmayan bir tarih, savaşla daim kılınan bir iktidar, dili kuşa çevirmek için özellikle yapılan çalışmalar, manipüle edilen bir toplum, güftekar adı verilen makinalarca yapılan şarkılar, iktidarı zaafa uğratmak için teröre başvuran 'kardeşlik örgütü'... Tüm bunların arasında kendine yer bulan insani bir duygu : aşk.





Kitabın kurgusu çok etkileyiciydi. Orwell 1984'te bir dünya kurmuş ve gerçek kılmış. Kitapta kısa cümlelerle çok etkili tasvirler yapılmış. Bir kitap boyunca gerilimin böylesine korunması ve tansiyonun muhafaza edilmiş olması da hayranlık uyandırıcı.

Bayan Parson'u anlatırken şu cümleyi kullanıyor : "Yüz çizgilerinin arası toz doluydu sanki."

Başka bir yerde : "Ekrandaki kadın yeni bir şarkıya başlamıştı; sesi kırık cam parçaları gibi dolmaktaydı beynine."

Dükkan sahibini anlatırken : "Zayıf, iki büklüm, altmış yaşlarında bir adamdı, burnu uzun, gözleri kalın gözlügünün arkasında küçücük, saçı bembeyaz, buna karşılık kaşları gür ve siyahtı. Gözlüğü, yumuşak, aceleci davranışları ve sırtındaki eski siyah kadife ceket kendisine bir edebiyatçı, bir müzisyenmiş gibi belirsiz bir entelektüel hava veriyordu. Sesi kısılmış gibi yumuşacıktı, dili, proleterlerin çoğunluğuna oranla daha az bozuktu." Sanırım kitaptaki en uzun tasvir bu. :)

Okumayı düşünenler için son söz: 1984 kurgusu diyebileceğimiz kitapta 2009'a uzanan gerçeklikler bulmanız hiç de zor olmayacak.

0 yorum: