Onu her gün bahçesindeki çardağın altında görürdüm. Duvarın dibine yerleştirdiği meyva sandığının üstünde güneşe karşı oturur, yemenisini omuzlarına indirip saç diplerini keyifle kaşırdı. Her daim açık duran kapısını eşiğinde bir kedi penceresinde birkaç kırlangıç görülürdü. Kedisiyle yemeğini kırlangıçlarıyla ekmeğini paylaşan bu kadın, gün batana kadar yoldan gelip geçeni izlerdi.
İş dönüşü onu, çardağın altında kuşlarla sohbet ederken bulurdum. Pencereden süzülen kırmızı bir demet ışık patikaya kadar uzanır, bu tek göz eve gizemli, cazibeli bir hâl kazandırırdı. Yaşlı kadıncağız esmer, suyu çekilmiş yüzünde merhamet ve hüzün hâlelenirken heyecanla seslenirdi :
- Güle Güle!
Uzaktan bir çift tavuk pençesini anımsatan ellerini öyle coşkulu sallardı ki heyecana kapılırdım:
- İyi akşamlar olsun nine.
Ona nine deyişim hoşuna gider, neftî yeşil gözleri kısılırken dudakları aralanır, altın dişleri neşeyle gülümserdi.
Ninenin şen hali, sevecenliği; ferah bahçesi sığınağım oldu bir süre sonra. Pek kimseye itibar etmeyen bu Anadolu kadınının bana gösterdiği yakınlık hoşuma gidiyordu. Fırsat buldukça soluğu ninenin çardağının altında alır oldum. Bana hayırsız oğullarından, huysuz gelininden, Kıbrıs'ta asker olan vefalı torunundan bahsederdi. Yaşadıklarını yıllardır biriktirmiş bu yaşlı koleksiyoncu her sergisinde heyecana kapılır, yaşadıklarını defalarca, ancak her defasında aynı hüzün ve celalle anlatırdı. Ben vaktin nasıl geçtiğini anlamaz nineyle birlikte uzun sohbetler ederken konu komşu bu arkadaşlığı anlamakta zorlanırdı. Ancak onda hepimizin muhtemel geleceğini gördüğümden midir bilmem, bu hasis köy kadınlarının dostluğumuzu yaralamasına izin vermez, dedikodularını kulak ardı ederdim.
Onun bahçesi, çam ağacına yuvalanmış kuşlar, bahçesindeki begonyalar bana özlediğim bir yerleri hatırlatıyor, afili cümleler kurup, nasihatler etmese de bu ufak tefek kadın, hayata dair ince şeyler hissettiriyordu bana.
Bir akşam annemle yemek hazırlarken duydum salâsını. "Kimmiş?" diye sordum umursamayarak.
- Ümmü nine.
- Kim!
- Yahu şu Kadir'lerin yanındaki çardaklı evdeki nine yok mu ?
Ertesi sabah kapısının önünden geçerken çardağın altında bir grup kadının oturduklarını gördüm. Hepsi bir ağızdan konuşuyor, sesleri uğultu halinde yükseliyor, havada eriyip kayboluyordu. Uğultudan kurtulan bir cümle uzandı yola kadar :
- Allah kurtardı, çok çekti kadın.
Ötede bir başkası yanındakinin kulağına eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu.
2 yorum:
Sevgili EflatunKale,
Gözüme takılanlar:
-nine için söylediklerin;tavuk pençesi gibi görünen esmer elleri,Esmer, suyu çekilmiş yüzü tabirleri beni rahatsız etti. Bir nineyi böyle düşününce o kadar da sevimli gelmiyor:)
Merhametli bir nine, şirret gelininden bahsetmemeli:) En azından şirret gelin dememeli:)
Ben de kötü eleştiriciyim:) Allah iyiliğimi versin:)
Ninelere iyi davranalım. Dedikodu yapmayalım:)
Sevgili Noksan, her nine sevimli görünmek zorunda mıdır? Bu nine zayıf ve esmer. Kuş tüyü yastık gibi beyaz ve pofuduk değil malesef :)Şirret gelin meselesi karışık, el atmalıyım, farkındayım.
İYİ ki eleştiricisin;) Ana fikri de sağlam yakalamışsın. Teşekkürler.
Yorum Gönder