Kaleme davranmak sözü artık kitaplarda kaldı sanırım. Şimdilerde iki satır yazmak isteyen klavyeye davranıyor. Bundan bir kaç on yıl sonrasındaki deyimi şimdiden nazar-ı dikkatlerinize sunarım : "Klavyeye davranmak"
Uzun zaman önce Ali Çolak beyin kalem üstüne bir denemesini okumuştum. Ne güzel anlatmıştı beyefendi, kalemler ve kalem erbabı nasıl da yücelmişti gözümde. Ve ne kadar da eksik hissetmiştim kendimi. Ne kadar vefasız olduğumu düşünmüştüm "kalem"e karşı.
Niye anlatıyorum tüm bunları? Haklısınız, manasız görülebilir gecenin bu vaktinde kalem konuşmak. Ancak söz verdim kendime, her gün mutlak yazacağım iki satır. Ki aşinalık kazanayım kelimelerle. Okumak? Mutlak ve her zaman. Ancak yazmaya yazmaya yabancılaşıyorum sanki bu ülkeye ben. Sanki kelimeler alemi benden soğuyor. Cesaretim kırılıyor yazmadıkça. Cesur değilim, saçmalamayı baştan kabullendim, kınanmak bahasına yazacağım, biline.
Ancak böyle bileyleyebilirim içimden geçen cümleleri, ve ancak o vakit .... bilmiyorum. Ancak yazarsam iyi olurum. Bir gün olur a, iyi yazarsam, mutlu olurum... Mutlu olmak bu kadar kolayken, vazgeçemem...
Madem bunca susuyoruz, biraz yazalım...
Madem yazıyoruz, o zaman adam gibi yapalım değil mi ya..?
Bir kaç satır
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder